15 Mart 2012 Perşembe

HAKLILARIN HAKLILIK SAVAŞI. Bir Ayrılık..


 Filmin konusunu özetlemek için başlığımız yeterli bence. Karşımızda bir başyapıt duruyor. Bunu söylememin nedeni başta Oscar olmak üzere aldığı bir çok ödül değil. İzleyici etkileyen, toplumsal mesajlar veren, eleştirisel yaklaşımı olan, felsefi düşünce yapısı olan ve de modern sinemanın olmazsa olmazı akıcılığa sahip. Filmi izlerken gülüyor musunuz? Hayır. Ağlıyor musunuz? Hayır. Heyecanlanıyor musunuz? Hayır. Fakat izlerken sıkılıyor musunuz? Ona da hayır. Bu güzel çelişkinin nedeni senaryonun mükemmel bir formüle sahip olması. Öyle yerlerde öyle olaylar oluyor ki filmden bir türlü kopamıyorsunuz.

Türk izleyiciler için aslında daha kolay filme ısınmak. Oyuncuların konuşmaları, vücut dilleri, kullanılan mekanlar bizim ülkemize hiç yabancı olmayan şeyler. Belki de bize tanıdık başkalarına değişik fakat herkese sıcak gelen bu unsurlar filmin bizi sarıp sarmalamasını sağlayan şey.

Yönetmen o kadar iyi ve hayran olunası karakterler yaratmış ki, insan dönüp bir bakıyor kendisine ve etrafına biz bu durumda olsak acaba bu kadar erdemli davranabilir miyiz diye.

Erdemli ve dürüst davranmak sadece dine de bağlı değildir, erdeme de. Beklide filmin en sağlam mesajı bu. Bunun yanında İran adli yapısına inceden bir bakış ve “toplumsal sınıflar arasında hayata bakış açısından aslında büyük farklar yoktur” önermesi filmin önemli malzemeleri olmuş.

O kadar çarpıcı birkaç sahne var ki filmden sonra oturup bunların üstüne düşünmemek elde değil. Tabii ki spoiler  vermemek adına bunlardan bahsetmeyeceğim. Ama uyarıyorum bundan sonra okuyacağınız cümlede ufak bir kaçamak yapıp spoiler vereceğim. filmin sonlarına doğru hizmetçi kadın ve kocası ateşli bir şekilde tartışırken adamın çok sinirlenip biz karısına vurmasını beklerken birden kendine vurmaya başlaması filmin içindeki unsurlarlada birleşince çok ama çok etkileyici oldu benim için.

Yönetmen bize bol bol iran trafiğini izletmeyide ihmal etmemiş. Araba içi çekimleri çok sevdiğini anlıyoruz yönetmenin ve aynı zamanda peugeot marka otomobilleri.

Favori oyuncum hizmetçinin kızı Somayeh’i  canlandıran Kimia Hosseini. Bu kadar gerçek oynayabilir mi bu yaştaki bir çocuk. İnanılmaz. Tabi alzheimerli babayı oynayan Ali-Asghar Shahbazi. Hasta birini oynamanın hep çok zor olduğunu düşünmüşümdür. Ve bunun altından o kadar güzel kalmış ki hayran olmamak elde değil. İyi seyirler…


13 Mart 2012 Salı

PARİS YAĞMUR ALTINDA DAHA DA BİR GÜZELDİR...Midnight in Paris


Geç kalınmış Oscar yolculuklarımdan birini yaptım bu gece Oscardan hak ettiğini bulamamış midnight in paris’le. Ve izledikden sonra gerçektende çok ama çok geç kalmış olduğumu bir kez daha anladım. Tam bir Woody Allen klasiği duruyor karşımızda. Yine bizi büyülemeye gelmiş sihirbazımız…

Zaten filmin en iyi özgün senaryo ödülünü almış olması senaryosu hakkında konuşmamızı gereksiz kılıyor. Eeeee şurada kalkıp Woody Allen hakkında ahkam tutacak halimiz yok. Sadece âcizane birkaç fikrimizi söyleyeceğiz o kadar. Öncelikle erkek izleyicilere uyarı Parisi görme hayali kuran eşiniz veya sevgiliniz varsa filmi izletmeyin. Aksi halde gitmeniz kaçınılmaz olacak. Merak ediyorum Woody Allen Fransa’dan bir reklam bedeli olarak ne kadar para talep etti acaba. Gerçi ne adar etse az kalır. Çünkü  bir şehir bu kadar iyi tanıtıla bilir. Turizm adına bu kadar çekici kılınabilir. Filmi izleyip de kim parisi yağmur altında dolaşmak istemez ki.

Bir hollywood senaristinin roman yazma amacının entelektüel ve fantastik bir Paris macerası diye özetleyebiliriz aslında filmi.

Karakterler harkulede filmde. Ve tabi bu karakterlere can verenler. Zaten hep beğendiğim bir oyuncu olan Owen Wilson zirvesini yapmış oyuculuğunun. Fakat favori oyuncum itici bir karakter canlandırmasına rağmen Rachel McAdams. “Bu kadar mı güzel olabilir bir kadın” hissini her bakışımda uyandırdığı için bende olabilir bu tercihimin sebebi itiraf edeyim..

Bu kadar güzel şey söylemişken şuna değinmeden edemeyeceğim. Aslında film kendinizi ezik hissetmenize neden olabiliyor. O kadar entelektüeliteye maruz kalıyoruz ki altında ezilmemek mümkün değil. Hoş gerçi bizi motive edici bir unsurda olabilir bu. İyi seyirler…