Geç kalınmış Oscar yolculuklarımdan birini yaptım bu gece
Oscardan hak ettiğini bulamamış midnight in paris’le. Ve izledikden sonra
gerçektende çok ama çok geç kalmış olduğumu bir kez daha anladım. Tam bir Woody Allen
klasiği duruyor karşımızda. Yine bizi büyülemeye gelmiş sihirbazımız…
Zaten filmin en iyi özgün
senaryo ödülünü almış olması senaryosu hakkında konuşmamızı gereksiz kılıyor.
Eeeee şurada kalkıp Woody Allen hakkında ahkam tutacak halimiz yok. Sadece âcizane
birkaç fikrimizi söyleyeceğiz o kadar. Öncelikle erkek izleyicilere uyarı
Parisi görme hayali kuran eşiniz veya sevgiliniz varsa filmi izletmeyin. Aksi halde
gitmeniz kaçınılmaz olacak. Merak ediyorum Woody Allen Fransa’dan bir reklam
bedeli olarak ne kadar para talep etti acaba. Gerçi ne adar etse az kalır.
Çünkü bir şehir bu kadar iyi tanıtıla
bilir. Turizm adına bu kadar çekici kılınabilir. Filmi izleyip de kim parisi
yağmur altında dolaşmak istemez ki.
Bir hollywood senaristinin roman
yazma amacının entelektüel ve fantastik bir Paris macerası diye özetleyebiliriz
aslında filmi.
Karakterler harkulede filmde. Ve
tabi bu karakterlere can verenler. Zaten hep beğendiğim bir oyuncu olan Owen Wilson zirvesini yapmış
oyuculuğunun. Fakat favori oyuncum itici bir karakter canlandırmasına rağmen Rachel
McAdams. “Bu kadar mı güzel olabilir bir kadın” hissini her bakışımda
uyandırdığı için bende olabilir bu tercihimin sebebi itiraf edeyim..
Bu kadar
güzel şey söylemişken şuna değinmeden edemeyeceğim. Aslında film kendinizi ezik
hissetmenize neden olabiliyor. O kadar entelektüeliteye maruz kalıyoruz ki
altında ezilmemek mümkün değil. Hoş gerçi bizi motive edici bir unsurda olabilir
bu. İyi seyirler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder