Aslında film bizim mükemmel
"film adı çevirisi" çetemizin son kurbanı. İnanın benim attığım
başlık çok daha iyi bir isim olurdu. Neyse bu küçük ama bence önemli ayrıntıyı
görmezden gelip filmin hakkını yemeyelim. Baştan şunu belirteyim film daha
vizyona girmediğinden ve muhtemelen izlenmemiş olmasından ufak notlarla sizi
filmi "VİZYONA GİRDİĞİNDE" izlemeye teşvik etmekten öteye
gidemeyeceğim. Aslında filmin izlenilmeye teşvik edilmesi için herhangi bir
nota ihtiyacı yok. Çünkü aldığı Altın Küreler( dram dalında en iyi film ve en
iyi erkek oyuncu) ve en iyi film ve en iyi erkek oyuncu gibi en baba iki dal
dahil bir çok oscar adaylığı filmi yeterince çekici kılıyor zaten. Fakat film
hakkında yazılan" bağımsız amerikan sinemasının güzel örneklerinden"
görüşüne pek katılamayacağım. Daha doğrusu özellikle ülkemizde bu yorumun filmi
itici kılacağı görüşündeyim. Film bunu hakketmeyecek kadar çekici çünkü. George
Clooney'niyi hep karizmatik ve cool izleyecek değiliz ya.İşte kendi halinde
hatta “ezik” bir karakter. Ama bu adam büyük oyuncu. Her şeyin altından
başarıyla kalkıyor.
Clooney dışında çokta göz aşinalığımız
olan isimler yok filmde. Fakat hepsi çok iyi oyuncular. Hatta sadece hastanede
yatakta gördüğümüz Patricia Hastie (lost dizisinde barfly rolünde görmüştük)
bile. Matt king in filmin başında hawai de yaşamak adına attığı nutuk bile film
izlenmesi gerekenler arasına alıyor ve “ahhhh bir tatile gidebilsem” diye
yakınan bizlere güzel bir ders veriyor.
Buna rağmen o muhteşem sahilleri görüp içimizden “ahhhh bir tatile
gidebilsem” diye iç geçirmemek imkansız.
Dram komedi filmi aslında pek
izleyebildiğimiz film türü değil ama Alexander Payne bu türde mükemmel
referanslara sahip( sideways (2004) ve about schmidt (2002)) bir yönetmen. Yani
hem yazar hem oyuncu hem yönetmen hem yapımcı olan bu adam bu işi iyi yapıyor. Filmini
tereyağından kıl çeker gibi zihnimize empoze ediyor ve söylemek istediklerini
bizi hiç sıkmadan söylüyor.
Aile ilgili evrensel mesajlara
sahip olsada aslında film Amerikan yaşam tarzı ve yarattığı sorunlar üzerine
daha sert gidiyor. Ama bana çekici gelen kısmı gördüğüm en iyi miras
yaklaşımına sahip olması. Çok rahat diyebilirim ki “ Miras” olgusuna bakış
açımı değiştirdi film. Matt’in bu konu hakkındaki duruşu hatta cimriliğe kaçan
davranışları bence kendisine maddi manevi miras kalan herkesin dikkatle
irdelemesi gereken şeyler. “Bize kalan her ne olursa olsun bunu gerçekten
hakkediyor muyuz” sorusu film izledikten sonra kendime sorduğum ilk soru oldu.
Ve en az birincisi kadar önemli bir diğer soru daha “ ben bu adamın yerinde
olsam ne yapardım” . Matt king’ in sadece miras konusunda değil başına gelen
her şey konusunda duruşu bence çok önemli. Bir çoğu bizim klasik türk erkeği
yapısına uymasa da kendimizi matt’in yerine koyup ben ne yapardım acaba diye
düşünmeden yapamıyoruz.
Sözün özü film hiç sıkılmadan
izlenilecek, bittiğinde damağımızda güzel bir tat bırakacak eğlenceli bir dram. Filmde en çok beğendiğim
karakterin (matt king dışında) sid olduğunu belirtmeden edemeyeceğim. Bu çocuk
açık sözlü olmakla patavatsızlık arasındaki ince çizgiyi çoktan geçip
patavatsızlık denizinde yüzüyor bile. İyi Seyirler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder