1 Şubat 2012 Çarşamba

BÜYÜK BÜYÜK DEDEMİZDEN BİZE KALAN...The Descendants

Aslında film bizim mükemmel "film adı çevirisi" çetemizin son kurbanı. İnanın benim attığım başlık çok daha iyi bir isim olurdu. Neyse bu küçük ama bence önemli ayrıntıyı görmezden gelip filmin hakkını yemeyelim. Baştan şunu belirteyim film daha vizyona girmediğinden ve muhtemelen izlenmemiş olmasından ufak notlarla sizi filmi "VİZYONA GİRDİĞİNDE" izlemeye teşvik etmekten öteye gidemeyeceğim. Aslında filmin izlenilmeye teşvik edilmesi için herhangi bir nota ihtiyacı yok. Çünkü aldığı Altın Küreler( dram dalında en iyi film ve en iyi erkek oyuncu) ve en iyi film ve en iyi erkek oyuncu gibi en baba iki dal dahil bir çok oscar adaylığı filmi yeterince çekici kılıyor zaten. Fakat film hakkında yazılan" bağımsız amerikan sinemasının güzel örneklerinden" görüşüne pek katılamayacağım. Daha doğrusu özellikle ülkemizde bu yorumun filmi itici kılacağı görüşündeyim. Film bunu hakketmeyecek kadar çekici çünkü. George Clooney'niyi hep karizmatik ve cool izleyecek değiliz ya.İşte kendi halinde hatta “ezik” bir karakter. Ama bu adam büyük oyuncu. Her şeyin altından başarıyla kalkıyor.
Clooney dışında çokta göz aşinalığımız olan isimler yok filmde. Fakat hepsi çok iyi oyuncular. Hatta sadece hastanede yatakta gördüğümüz Patricia Hastie (lost dizisinde barfly rolünde görmüştük) bile. Matt king in filmin başında hawai de yaşamak adına attığı nutuk bile film izlenmesi gerekenler arasına alıyor ve “ahhhh bir tatile gidebilsem” diye yakınan bizlere güzel bir ders veriyor.  Buna rağmen o muhteşem sahilleri görüp içimizden “ahhhh bir tatile gidebilsem” diye iç geçirmemek imkansız.
Dram komedi filmi aslında pek izleyebildiğimiz film türü değil ama Alexander Payne bu türde mükemmel referanslara sahip( sideways (2004) ve about schmidt (2002)) bir yönetmen. Yani hem yazar hem oyuncu hem yönetmen hem yapımcı olan bu adam bu işi iyi yapıyor. Filmini tereyağından kıl çeker gibi zihnimize empoze ediyor ve söylemek istediklerini bizi hiç sıkmadan söylüyor.
Aile ilgili evrensel mesajlara sahip olsada aslında film Amerikan yaşam tarzı ve yarattığı sorunlar üzerine daha sert gidiyor. Ama bana çekici gelen kısmı gördüğüm en iyi miras yaklaşımına sahip olması. Çok rahat diyebilirim ki “ Miras” olgusuna bakış açımı değiştirdi film. Matt’in bu konu hakkındaki duruşu hatta cimriliğe kaçan davranışları bence kendisine maddi manevi miras kalan herkesin dikkatle irdelemesi gereken şeyler. “Bize kalan her ne olursa olsun bunu gerçekten hakkediyor muyuz” sorusu film izledikten sonra kendime sorduğum ilk soru oldu. Ve en az birincisi kadar önemli bir diğer soru daha “ ben bu adamın yerinde olsam ne yapardım” . Matt king’ in sadece miras konusunda değil başına gelen her şey konusunda duruşu bence çok önemli. Bir çoğu bizim klasik türk erkeği yapısına uymasa da kendimizi matt’in yerine koyup ben ne yapardım acaba diye düşünmeden yapamıyoruz.
Sözün özü film hiç sıkılmadan izlenilecek, bittiğinde damağımızda güzel bir tat bırakacak  eğlenceli bir dram. Filmde en çok beğendiğim karakterin (matt king dışında) sid olduğunu belirtmeden edemeyeceğim. Bu çocuk açık sözlü olmakla patavatsızlık arasındaki ince çizgiyi çoktan geçip patavatsızlık denizinde yüzüyor bile. İyi Seyirler…
                       http://www.youtube.com/watch?v=f-AfYAC9N5U


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder